Kendisini iki satırlık telgrafin yarattığı bilim adamı olarak tanımlayan Sadi Irmak, 1924’te Berlin’e Tıp ve Biyoloji okumaya gidişini bakın nasıl anlatıyor;
“İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: ” Avrupa’ya talebe yollanacaktır.” Allah Allah dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa’ya talebe…
Lüks gibi gelen bir şey…
Ama bir şansınmı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz.
Benim ismimin yanına Atatürk “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye yazmış.
Vakit geldi, Sirkeci Garındayım; ama kafam çok karışık. Gitsem mi? kalsam mı?
Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı?
Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir müvezzi (dağıtıcı) ismimi çağırdı. “Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var.” “Benim” dedim.
Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu: “Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz” İmza Mustafa Kemal
Okuyunca düşündükleirimden olağanüstü utandım.
“Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme.” dedim.
“Düşünün 1923’te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?
Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsünü kurdum. Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım. Ben kim miyim?
Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamı Ord. Prof Dr. Sadi Irmak’ım.”
Ülkede o kadar çok boş beleş iş varki Atatürk ü çoktan unutan kafalar onlarla ilgilenip tv de şurda burda onları göstermekten asıl önemli işleri anlatmazlar işlerine gelmez.
Hey gidi günler! Tam bir asr-ı saadet imiş.
Sanki burda beyin göçünü özendirir bir durum varmış gibi görünmekte fakat bu o dönem türkiyesi için yapılması zorunlu bir görevdi diye düŞünüyorum.