Evde iki gündür internet yoktu bende bunu fırsat bilip elimdeki Aşkın Metafiziği adlı Arthur Schopenahuer’un felsefe kitabına başladım. Schopenhauer yine yapmış yapacağını ve felsefede çok az rastladığımız Aşk konusunun özeline inmiş.
Aşağıdaki maddeleri okurken şunu bilmelisiniz Schopenhauer aşk için; “Taraflar farkında olmasa da aşkın tek gayesi yeni doğacak çocuktur” diyor ve bunu kabul etmeyenleri ahmaklıkla suçluyor. Yani aşağıdaki maddeler bir erkeğin farkında olmadan doğacak yeni bireyi en iyisi olması için verdiği mücadelenin maddeleri. Schopenhauer bunun için; bir kuş düşünün yumurtalarını bırakacak sağlam ve güzel bir yuva arar. İşte aşkta da amaç budur diyor.
- Yaş. Genel olarak seçtiğimiz kadının yaşı âdet görmenin başlamasıyla bitmesi arasına yayılır; asıl tercihimizi on sekiz ile yirmi sekiz yaşları arasında yaparız. Bu yılların dışındaki hiçbir kadın bizi çekmez. Güzellikten yoksun gençlik gene de çekicidir; gençlikten yoksun güzellik çekici değildir. Birey hamile kalmaya elverişli dönemden uzaklaştığı ölçüde karşı cins için çekiciliğini yitirir.
- Sağlık. Akut hastalıklar eğilimimizi ancak geçici olarak aksatırlar, kronik hastalıklar ya da kuvvetten düşmeler bizi ürkütürler; çünkü bunlar çocuğa da geçer.
- İskelet kemik yapısı. Bizi çarpık, bozuk bir beden biçimi kadar iten bir şey yoktur: Hatta olabilecek en güzel yüz bile bu kusurun açığını kapatamaz. Örneğin; kısa boylu, tıknaz, kısa bacaklı bir figür vb. Buna karşın dikkati çekebilecek kadar güzel bir vücut yapısı, bütün kusur ve eksiklikleri telafi edebilir. Herkesin küçük ayaklara verdiği değer de bu bağlama girer. Dişler de beslenme bakımından ve özellikle de kalıtımla geçtiklerinden bizim için çok önemlidir.
- Etinin dolgun olması. Cenine bol bol besin sunulacağına işaret ettiği için, vejitatif bir yapının hâkim durumda olmasıdır: bu yüzden fazla zayıflık bizi belirgin bir biçimde iter. Dolgun bir kadın göğsü erkek üzerinde müthiş bir etki yapar, çünkü bu yeni doğacak çocuğa bol bol besin verebilecek olduğunun göstergesidir. Buna karşılık aşırı şişman kadınlar bizde tiksinti duygusu uyandırır. Bunları kafamız değil içgüdülerimiz bilir.
- Yüz güzelliği. Burada en başta kemik yapısını göz önünde tutarız: genelde asıl olarak dikkatimiz güzel bir buruna çekilirken, kısa, kalkık bir burun her şeyi mahveder. Burnun alt ya da üst tarafının küçük bir eğikliği, tayin edici olmuştur. Üst çene küçüklüğüne bağlı küçük bir ağızda insan karakteri için önemlidir. İçeriye basık , aynı zamanda kısa bir çene özellikle iter bizi.
- Güzel gözler ve alın. Bunlar fiziksel özelliklerle, ama asıl anneden kalıtım yoluyla edinilen entelektüel niteliklerle ilintilidirler.
Peki kadınlar için durum nedir? Schopenhauer belki erkek olduğundan onlar için kesin çizgiler çizememiş ama kesin bildiği şey ise; kadınların otuz – otuz beş yaş arasındaki erkekleri güzellikleri tavan yapmasına rağmen gençlere tercih ediyorlarmış. Bunun nedenini onların zevk doğrultusunda değil de, o yaşlarda erkeklerin doğurtucu gücünü doruğa ulaşmasıymış. Schopenhauer: “Aslında zaten kadınlar, erkek güzelliğine çok az önem verirler; hele de yüz güzelliğine: bunu çocuğa verme sorumluluğunu kendilerinde hissederler. Aslında kadını erkeğin kuvveti ve cesareti elde eder çünkü bu sağlam çocukların ve iyi bir koruyucu olacağına işaret eder.” demiş. Kadını kazanmada erkekteki iradenin sağlamlığı, kararlılık ve cesaret ve belki de iyi yüreklilik ve dürüstlük önemlidir demiş. Erkeğin entelektüel fazlaları kadını etkilemez çünkü çocuğa geçmezler. Bu yüzden çoğu kez çirkin, budala ve kaba bir erkeğin iyi yetişmiş, eğitimli, sevimli bir erkeği güzel bir kadın karşısında alt ettiğini görürüz. “Kadınların, bir erkeğin aklına, kültürlülüğüne âşık olduklarını ileri sürmeleri, budalaca, gülünç bir iddiadır; ya da yozlaşmış bir varlığın fantezisinin, hayalinin ürünüdür.” der.
Aslında kitabın devamında daha çok şeyden bahsetmiş mesela “Neden sarışınlar esmeri, esmerler sarışını seçer?” gibi ama bunları yazmaya kalksam kitabı tamamen yazmam lazım. En iyisi siz alıp okuyun.
Cok dogru demissin metecim, Schopenhauer’a ve vesilesiyle sana katiliyorum.. mesela bildigim kadariyla erkeklerin buyuk kalca sevmesinin sebebi de dogurganlikla alakali, pelvis kemiginin genisligi daha rahat bi dogumu gosterioyo saniyorum. kilo konusunda da zaten bereketi ve dogurganligi sembolize eden tanrilarin hepsi hafif kilolu kalcali goguslu tiplerdir. erkek konusunda da mesela biz kizlar boylu poslu kasli erkekleri severiz ki bu tamamen korunma icgudusuyle alakali aslinda. ama entellektuellik konusunda katilamiycam, sahsen beni bi erkekte en cok etkileyen sey entellektuellik olabilir/ tamam, gene yanilmiyosam, zekanin cocuga anneden gectigi bilimsel olarak kanitlandi ama.. belki de farkli zamanlarda yasamamizla alakalidir, bence esinin guzelligi ve zekasi, ne kadar begenildigi topluluk icinde seni yucelten bisey. yani sonucta hepimiz egomuzu tatmin etmenin bi yolunu ariyoruz bu da onlardan biri bence..
Farkli kültürlerde yukarida zikredilen unsurlarin kismi farkililiklar gösterecegini düsünmekle birlikte genel olarak katilmamak elde degil. Sonucta cogu erkek düsünsel olarak karsisinda gördügü bir bayana direk “anne adayi” olarak bakmaz ama bu icgüdüsel olarak bu hep vardir. Bizde de bir laf vardir, okurken aklima geldi: “Cocugumun annesi olacak kadin! :)” diye. Söylenirken cok arabesk kacabiliyor ama demekkili is daha köklü temellere dayaniyormus…
Ikinci kisim üzerineyse bir yorumda bulunmak zor. Schopenhauer da zaten kesin bir yargida bulunmamis, verilen örnekler mantikli gelse de bayanlarca kimi kisimlari tartisilabilir. Dostoyevski`nin dahi bütün edebi meziyetlerine ragmen kadin tasviri konusunda zayif kaldigini düsünürsek, Schopenhauer`un bu tesbitlerine saygi duymak gerekir…
Kesinlikle katılıyorum ve çok mantıklı buluyorum.. İkinci kısımla ilgili pek fazla ayrıntıya inilememiş fakat kısmen katılıyorum..Hangi kadın bir erkekle hayatını birleştirmeyi planlarken “iyi bir eş, iyi bir baba olur mu acaba?” diye aklından geçirmez ki? Bu açıdan kısa boylu, zayıf, çelimsiz bir erkeğe oranla uzun boylu, güçlü gözüken bir erkek daha koruyucu gözükmekle birlikte güven hissi verir.. Ama “Kadınların, bir erkeğin aklına, kültürlülüğüne âşık olduklarını ileri sürmeleri, budalaca, gülünç bir iddiadır; ya da yozlaşmış bir varlığın fantezisinin, hayalinin ürünüdür.” teorisine katılmıyorum..Erkekler konusuna gayet net açıklamalar getirilmiş ama kadınlara gelince çok da tatmin edici tasvirler olmadığı kanısındayım..
bende okudum kitanı söylenenlere katılıyorum. zaten hayattaki nihai amacımız varoluşumuzu bırakmak değil mi. birgün yok olma durumunu kabullenemediğimiz için öldükten sonrada kendimizin devamını bırakmak istiyoruz bu da çocuk,eser,ünlü olmak gibi olumlu veya olumsuz bir sonuç ortada bırakarak varoluşumuzu bırakmaya çalışırız.mesela hitler in yaptığı olumlu veya olumsuz ama varoluşunu bütün dünyaya bıraktı.peki neden iyi bi anne veya baba.varoluşumuzun sürekliliği için zayıf yok olur güçlü olan kazanır.bu doğrultuda darwin ve evrim teorisi ortaya çıkıyor.doğa bir savaş alanıdır güçlü olan kazanır demiş darwin.bence kökeninde bu var bilimsel olarakta biliyoruz ki uzun boylu kaslı olmayan bir erkekte çocuk yapabilir aynı şey bir bayan için de geçerli peki neden daha iyisi daha güzeli varoluşumuzun sürekliliği için.acı da olsa güçlü olan kazanır şöyle bir çevremize baktığımızda herşey güçlü olmaya yönelik.şimdi şöyle bir soru çıkıyor ortaya bir yaradan var mı? varsa neden insanlar neden hep güçlü olmaya çalışıyor neden hersey rekabet üzerine kurulu.dinler arasında bile bu var.aynı dinin altındaki mezheplerde bile var.tarihsel süreçleri araitırdığımızda herşey güç üzerine ve sonuçta güçlü olan kazanıyor.önceleri kaslı güçlü erkek iyi avcı erkek tercih edilen erkek şimdi ise işi gücü olan erkek yani parası olan erkek tercih edilen erkek serşey aynı sey üzerine dönüyor ama araçlar değişiyor sadece. tek sey ise güç rekabet güçlü olan kazanır.hiç hoşlanmadığım ve karşı olduğum birşey ama dünyanın gerçeği bu galiba.çünkü insanların oldu bitti hal ve hareketleri davranışları seçimleri amaçları bu doğrultuda.gözlemlerim sonucu bunu görüyorum.siz ne dersiniz……………………..
Arkadaşlar konunun üzerinden epey geçsede alta bi yorum da ben bırakıyım dedim hazır ortada varolusumuz dünya da birşeyler bırakmak gibi bir konu var;) Evet belirli açıdan bakılırsa denilenlere katılmamak mümükün değil. Tabi ki insan karşı cins için o kadar çok şey düşünür ki temelde bu denilenler illa ki vardır. Ama şu da var arkadaşlar burda eksik olan insan önce varoluşu üzerine bir düşünmeli ki burda yaptıklarını da anlamaya başlasın. İnsan hayat gerçeğini kendi içerisinde tamamiyle çözmeli ve buna göre yaşamalı ki güçlüydu,evrmdi veya din derken noluyor dyemeden göçüp gtmesin:) Çok da derine inip konuları uzunca açmycğm ortada herşey isteyen yolunu bulur. Aslnda ortada güzel bi konu var tartsmaya değr ..
Yazının başlığına bakınca ,içeriğini merak ettim ama ilk pargrafın satırlarının sonunda
“Schopenhauer aşk için; “Taraflar farkında olmasa da aşkın tek gayesi yeni doğacak çocuktur” diyor ve bunu kabul etmeyenleri ahmaklıkla suçluyor.
SCHOPENHAUR denen Ahmak Ve artık bundan sonrasını okuma zahmetinden kurtardı beni. Nedenine gelince , Şehvetle , aşkı birbirine karıştıran dallamanın Aşk üzerine söyleyeceği her şey temeli olmayan bina gibi olacağı için varsayımlarının tamamıda yanlış olaçaktır. “Taşkın Tuna hocamız” bir söyleşisinde batının aşk anlayışı dokunmatiktir demiştir..ki , benimde görüşümle taban tabana örtüşmektedir.Bu yüzden ben batı insanına acıyorum “eğer hepsi Aşkı böyle anlıyorsa” Aşk denen olgu ruhani bir olaydır, cinsellik maddesel bir olgudur.Dolayısı ile Aşk ın içinde cinsellik aramak öyle oldğunu zannetmek , Aşk hakkında hiç bir şey bilmemektir. Ne yazıkki , bizim toplumumuzun büyük bir çoğunluğuda Maalesef bu yanlış anlayışta direnmektedir . Aşk başka bir boyut , Sevgi başka bir boyut , cinsellik”şehvet” başka bir boyuttur . üçüde bir birinden tamamen farklı unsurlardır . Cinsel dürtüleri tavan yapmış biri, pekala sevmedende bu duygusunu giderebilir . Yada iki sevgilinin birlikteliği bereberinde cinselliği “Şehveti”çağırıştırabilir. Ama kesinkes , Aşk , ne sevgidir, ne cinselliktir .Öyle olmasa idi , birbirlerini seven ve evlenme hazırlığında olan Leyla ile mecnun dan , Mecnunun aşka tutulmasından sonra , Leyla ondan kaçmazdı . Bunları bilmeden , “cinselliği aşk olarak kabul etmeyenleri” ahmaklıkla suçlayan, “Schopenhauer” mi ahmak yoksa, Henüz kendi ahmaklığının farkına varamamış mı dersiniz .
Tebrikler mete harikasın..
Tassavvuf a yönel Öldür egonu